17 Temmuz 2011 Pazar









    BU  EKİM ÇOK ÖZELMİŞ
    Bu ekim çok özelmiş…Çünki; ‘’ 5 Cuma, 5 Cumartesi ve 5 Pazar hepsi bir arada imiş...( Bak sen şu tesadüfe) Böylesi bir durum bir ayda ancak 823 yılda bir olurmuş ve her biri para torbaları anlamına geliyormuuuuş!


2010  Ekim ayının en popüler maili idi bu... Beni deli eden hergün sürekli mail kutuma gelen çıgınlık boyutuna gelmiş bir mail idi. Bu kadar mı!


Tabiiki değil! Bir farklısı da;


''8 iyi insana yollayın, Çin fengshui’sine gore 4 günde paralar gelecekmiş. Durduran avucunu yalarmış bilesiniz....’’

Hadi bakalım yandınız!

Şimdi bu maili arkadaşlarınıza yollasanız onlarda aynen benim gibi söylenip duracaklardır muhtemelen... Nereden çıktı şimdi bu diye?

Yollamasanız, ya bu seferde Fengsu ters teperde elinizdeki avucunuzdaki paracıklarınızı alır giderse!

İki aşamalı bir denklem gibi!

Yollasanız bir türlü, yollamasanız bir türlü. Üstünüze yüklenen bu ağır sorumluluğun altında ezilir kalırsınız…

Ben arkadaşlarıma yolluyorum, onlar bana geri yolluyor, sürekli mailler gidip geliyorrr…

Hele bazıları var ki, o kadar edebi metinler halinde yazılmışlar ki kendinizi kaptırıveriyorsunuz.

Dünyanın en zengin adamı ( her kimse) trilyonlarını bir kişiye bağışlayacakmış, eğer 10 kişiye yollarsanız siz de bu mirası yakalama şansı elde edebilirmişsiniz.

Bak sen şu Allahın işine! Olur mu olur! Şans bu ya! Belki de o talihli kişi siz oluverirsiniz!…

Bazıları da var ki işe dini katarak, inandırıcılıklarını artırmak için sizin manevi duygularınızı istismar ederler...

‘’Bu mail hacdan geliyor. Dünyayı tavaf ettirmek amaç edinilmiştir. Bu zinciri bozanın başına taş yağdı, dudağında uçuk çıktı, sevgilisi terketti…

Şimdi bunu listendeki 7 kişiye yolla ve 7 vakte kadar ne olacağını gör.’’

Gel de yollama! Başına ya taş yağarsa, ya sevgilin terk ederse…Yollamazsan yandın gitti!

Bir de, ulusal önem taşıyan, güvenliğimizin tehlikede olduğunu yazan mailler zinciri vardır ki, sanırsınız yarın savaş çıkacak…

‘’Hophop elementi dünya'da oldukça az bulunan bir element. Bu element geleceğin yakıtı olarak

görülüyor. ABD bununla ilgili çalışmalar yapıyor. Bu elementin sadece %4'ü ABD'nin elinde.

Peki birinci kim?

Türkiye.

Eğer kısa zamanda organize olup halkı bilinçlendirmezsek, ABD kısa zamanda Türkiye'ye savaş açacak, haberin olsun.

Sığınak falan yap ! Unutmadan bunu da 7 kişiye yolla ki herkes gelecek tehlikeyi görsün..’’

İnanılır gibi değil, değil mi?

Bu maillerin sayesinde Paranoyak bir toplum olmamıza az kaldı..Bu mailler ki, sadece ilk an da hatırladıklarım…Daha binlercesi var..

Siz, siz olun Unutmayın;

Bir yere üye olduğunuz için fidan dikilmez!

Bir yerde oy kullandığınız için Türkiye'de bir kanun teklifi yasalaşmaz!

Bir maili 10 kişiye gönderirseniz dileğiniz yerine gelmez! .

Gerçekte yardım bekleyen yanan bir çocuk yok. Varsa da aynı çocuk geçen sene zaten bir kez yanmıştı!

Hastanede kan bekleyen öyle bir vatandaşımız yok

MSN paralı olmuyor. Logo mogo maviyken yeşile veya mora dönmüyor. Bir yere tıklamanız da gerekmiyor!

Tanımadığınız yerlerden gelen saçma sapan içerikli mesajları açmayın!

Sizden şifre isteyen kredi kartı numarası isteyen E-Mailleri silin!

Arkadaşlarınızdan dahi olsa gelen bu tip SPAM mesajlarını kimseye göndermeyin!

Bunlar o kadar yazıyorlar ki.. Bir tane bu e-maillerden para kazanan tanıdığınız var mı ?

Bir e-mail attınız diye size 1000lerce USD parayı neden versin ki?

Kimse o e-maili başkasına göndermedi diye, GÜNAHA girmez!

Kimse o mesajları arkadaşlarına atmadı diye, LANETLENMEZ!

Eğer ki böyle e-mailler alıyorsanız ve içlerindeki dosyaları açıyorsanız BANKA Şifreleriniz, Kredi kartı numaralarınız ve diğer özel bilgileriniz tehlike altında demektir…

Bizler gözümüzü açalım, güzel ülkemin saf internet kullanıcılarından olmayalım….

Sevgiyle Kalın

Hale Güloğlu

10 Temmuz 2011 Pazar

BAHAR TEMİZLİĞİ

Gün ağarmıştı, güneş o güzel yüzünü tüm canlılığıyla hissettiriyordu. 

Sabahın o derin  sessizliğinde, doğanın kirlenmemiş aydınlık yüzüne şöyle bir baktı. 

Bahçedeki o güzelim mis gibi
çiçek kokuları, taaa  içine kadar işledi.

Gün uzun, ama iş te çoktu.
Bu gün, bahar temizliği yapmalıyım diyordu kendi kendine...


Güzel bir kahvaltıyla güne başlamalıydı.

Kendine hazırladığı o mükemmel kahvaltısını, yemyeşil tabiatın canlanışını izleyerek yaptı ve işe koyuldu. 
Tüm gün, koşuşturma derken yoruldu... 

Derin bir soluk aldı, dinlenmeliydi....'' Şöyle güzel bir Türk kahvesi içmeliyim, tüm yorgunluğumu alır.'' diye düşündü... 
Kahvesini eline aldı. Koltuğa oturdu, ayaklarını da bir sandalyeye uzattıktan sonra gözleri daldı... 
Önce hayatı, geçmişi, yaşadıkları, yaşayamadıkları, isteyipte elde edemedikleri, ailesi, dostları...
Herşey gözünden, bir film şeridi gibi geçmeye başladı.

 Az önce, tüm vücudunu külçe haline getiren bahar temizliğine takıldı aklı... Gerekli miydi? Hayır!

Aslında, bedenini yoran evine gerekli değil di bu temizlik... Hayatına ruhuna gerekliydi...
Düşündü bir an;

YILLAR NE KADAR DA ÇABUK GEÇMİŞTİ....

Hepimiz böyle değilmiyiz. Havalar ısınır, bir kıpırtı  başlar içimizde....
 
Onu yapalım, şunu yapalım, bunu yapalım...
Yapacak listemiz hep kabarıktır, hiç eksilmez.

Hayatımız hep sonuca odaklıdır.
 Çocuk yapmak için evlenir, emekli olmak için çalışırız.
Hayatımızın can alıcı noktalarını hiç düşünmeyiz. Çoğu zaman başkaları üzülmesin, kimse kırılmasın diye çabalar dururuz.

Ömrümüz elimizden akıp gidiyordur ama, biz bunun farkında bile değilizdir...

Şimdi bahar temizliği zamanı... Çanlar onun için çalıyor ruhumuzda...

Önce bir silkinin... Hayatınızı ve kendinizi düşünün..
 
Bu akıp giden benim  zamanım, benim için ne kadar kıymetli deyin kendi kendinize...

Kendinizi önemseyin ve unutmayın ki siz teksiniz, sizden başka bir tane daha yok...
Önce; hayatınızdaki vakit hırsızlarıyla, gereksiz konuşmalarla saatlerinizi alıp, o kıymetli zamanınızı, çöp kutusuna atanlarla başlayın işe.......

Ruhunuzu daraltan, gözünüzün ışıltısını, enerjinizi alıp götürenleri; yaşamınıza huzur değil , mutsuzluk verenleri de  koyun kapının önüne ..süpürün ....çıkarın gitsin....

Yazmak, söylemek kolay... Bu nu yapabilmek... Kıyabilmek... Gözden, gönülden çıkarabilmek... Kolay mı peki.?..

Tıpkı kangrenli bir kol gibi, kesip atmadığınız sürece; her gün bedeninizi, ruhunuzu esir alacak ve tüketecek olanları; silmek  kolay mı?


Siz iyisi mi, bir kere de kesip atın kurtulun sizi yoranlardan. Koparın...

Önce belki, kıyamayacaksınız atmaya...

Tereddüt yaşayacak, ya sonra üzülürsem diyeceksiniz.. Korkmayın, cesur olun!
 İlk an canınız yansın, bırakın...

Peki , ya  sonra;

 Zaman geçecek, yara iyileşecek, yaşamınızdan bir sayfa kapanıp, küllenip gidecek.
Şimdi temizlik zamanı, bahar temizliği yapmak gerek...

 
Şöyle bir  çevrenize  bakın. Göreceksiniz;

Kimi evinde, kimi ruhun da, kimi sosyal hayatında, kimi de ülkede ki siyasi arena da temizliğe başladı bile...


Bu öyle bir temizlik ki; bazıları, yıllarca görmekten yorulduğumuz o eski yüzleri silip  yepyeni bir oluşumla ülke sahnesinde yer almaya hazırlandılar ama değişen fazla bir şey olmadı.

Dedik ya; şimdi temizlik zamanı...
 
Bahar temizliği yapmak gerek..
Sevgiyle kalın

Hale GÜLOĞLU 

 
Oysa hayat bir bütün ve her saniye ona dahildir.

8 Temmuz 2011 Cuma

TOPLU MEZARLARIN SESSİZ ÇIĞLIĞI ..... SREBRENİSTA---BOSNA

“...Düşmanlarımız sadece tek bir ırk tanıyorlar; kendi ırkları, tek bir din tanıyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasi parti tanıyorlar; kendi partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açısından yok edilmeye mahkumdur...”
Aliya İzzetbegoviç


'r diBir sabah uzaktan gelen bir gökgürültüsüyle uyandım. ''Birazdan yağmur yağacak'' diye düşündüm. Birden gözüm pencereye takıldı..Dışarıda dumanlar yükseliyordu.
Saraybosna yanıyordu!
Savaş çıkmıştı!
Rüzgar esiyor, kalbim buz gibiydi! 

Elim ayağım bedenimde değildi sanki! Tüm vücudum uyuşmuştu!

Dün en çok yanımda  olanlar, bu gün düşmanca bakıyorlardı bana.
Savaş buydu işte! Bir gün önce can dediğiniz insanlar, birden düşman oluvermişti.
Bu sizin mücadeleniz diye dayatılan savaş, artık  kapımızı çalmıştı...
Ölüm soğuk, ölüm acımasız dı! Bu işin sonu hüzün,karanlık ve gözyaşı olacaktı mutlaka.

Ama bu benim savaşım değildi. İnsan ne kadar öldürerek yaşayabilirdi ki?
İnsanı öldüren hiçbir savaş benim savaşım olamaz dı!
Bu bir cadı masalı olmalıydı...Yarın sona erecek, bir cadı masalı!
Böyle diyordu Bosnalı Müslüman küçük kız.

Bu gün!
Yüzlerce insan, 775 şehidin başında bekliyorlar.
Binlerce insan hüzünlü... Boşnak,Sırp,Hırvat... Yüzlerce yürek bir arada.
Gözler yaşlı,omuzlar çökmüş, çaresizliğin  acısı vurmuş yüzlere..
15 yıl önce katledilen yakınlarının başında derin bir sessizlik ve gözyaşı hakim...

Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.
Böyle diyorlardı bembeyaz kefenlere bürünmüş, bugünün  BARIŞ ÇOCUKLARI...

Suçlu kim di?
Nasıl bu noktaya gelindi?
Avrupa'nın göbeğinde böylesi bir dram yaşanırken, her fırsatta, dünya'ya medeniyet ve insanlık dersi vermeye kalkan devletler neredeydi?
Suçları sadece Müslüman olmak olan bu insanların, vahşice katledilip böyle bir etnik soykırıma maruz kalmalarına  neden dünya  duyarsız kaldı?
Sorular bitmedi tükenmedi!
Keşke'ler, niçin'ler yargılandı hep yüreklerde.

Kardeşçe yaşanılan Yugoslavya'da herşey  1 mart 1992 'de bağımsızlık adına yapılan referandumdan, evet çıkması sonucu, etnik bir soykırım hareketinin düğmesine basılmasıyla başladı.
Müslüman halka gözdağı vermek amacıyla Sırp milisler, ülkenin her yerinde şiddetin dozunu arttırarak toplu katliamlarda binlerce insanı katlettiler.
Hedefleri Müslüman, erkek ve çocuk olan bu katliamın başaktörleri eski bir psikiyatri doktoru, bir general ile ona bağlılık gösteren gözlerini kan bürümüş Sırp saldırganlardı...
Bu öyle bir dramdı ki, vahşetin boyutu  hergün daha da çoğalıyordu.

Ülkenin heryerinden çığlıklar yükseliyordu.
O çok medeni olduklarını savunan devletler, bu çığlıklara kulaklarını tıkamış, sadece seyretmekle yetiniyorlardı...
Her gün binlerce Müslüman canını kurtarmak pahasına, yerini yurdunu bırakıp göç etmeye başlamışlardı.Can güvenlikleri için göçe zorlanan bu insanlar, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BARIŞ GÜCÜ tarafından, sözde güvenli  bölge ilan edilen, koruma altına alınan Srebrenista, Zepa ve Goradze'ye  yerleştiler.
İki yıl, hiçbir yardım konvoyunun ulaşamadığı bu bölgelerde sıkıntılarla karşılaşan Boşnaklar, tüm silahlarını da Barış Gücü askerlerine teslim edince savunmasız kaldılar.
Güvendikleri tek güç olan Birleşmiş Milletlerin Barış Gücü, 11 temmuz 1995'te  başlayan etnik soykırım hareketinde duyarsız, ve belki de bilinçli olarak ilgisiz davranınca, bedelini 10 bin Boşnak Müslüman sivil halk, hunharca katledilerek ödedi...
Barış Gücü askerlerinin eksilmeyen tek kurşunlarına karşılık, katil sırp milisleri, direnişsiz, önlerine çıkan herkesi acımasızca katlettiler.

Ellerini uzatsalar  dokunacakları  noktadaki, AVRUPA VE DÜNYA DEVLET'LERİNİN  gözleri önünde olan olaylara karşı  duyarsızlığından  cesaret alan Sırp'lar  planlı, destekli, korkusuzca  etnik soykırım planını gerçekleştirdiler...
Üstüne üstlük, 15 yıl sonra bu gün, soykırımı yapan savaş suçlusuna ödül verenleri kınayamayacak  kadarda, ilgisiz  kaldılar.

Bu öyle bir katliamdı ki, tek bir bomba atışıyla, savunmasız, okul bahçesinde oynayan 105 çocuğu gözlerini kırpmadan öldürebilecek kadar gözü dönmüş insanların acımasızlığını, tarihin sayfalarına yazdırmıştı!
Bu öyle bir katliamdı ki, Avrupa’nın göbeğinde 312 bin kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin 35 bini çocuktu...
Bu kayıpların 200 bin kadarı Boşnak halkına ait olup, sistematik bir şekilde bu insanlar soykırıma uğradılar.

Evini terk eden 2 milyon kişi ile 18 bin kişi de  kayıptı...
Tecavüz kamplarında yaşanan tüyler ürpertici olaylar yüzünden ise, ruh sağlığını yitirmiş,yaşam hakkı elinden alınmış,tüm hayalleri yıkılmış,hayatları mahvolmuş 50 bin tecavüz mağduru kadın vardı savaşın o kanlı yüzünde... .
Düşünün!
7 yaşında, bilemediği anlayamadığı bir sebeple,tanımadığı bir cani tarafından tecavüz edilen bir çocuğa, savaşı, haklıyı, haksızı nasıl anlatabilirsiniz ki?
Asla anlatamaz sınız!
Her savaşta vardır tecavüz denen bu acımasız, bu soysuz eylem!
Ama böylesi bir vahşet, hiç bir savaşta, savaş stratejisi olarak benimsenmemiş, bu kadar önplana çıkmamıştır.
Barış zamanına benzemez savaş günleri. Yok edişi simgeler...
Yok ettiğide insandır... Ruhların ,bedenlerin yok edildiği, halen mezarlarına ulaşılamayan o çaresiz insanlardır savaşın gerçek yüzü!
Bosna'da bugüne kadar üçyüzü aşkın toplu mezar bulundu.
Aramalar hala sürüyor.
15 yıl önce katledilen, daha sonra bedenleri parçalara bölünüp, değişik mıntıkalardaki toplu mezarlara dağıtılan insan uzuvlarından gidilerek, kurbanların kimlikleri belirlenmeye çalışılıyor.
Bosnalılar kayıplarını bulmak için, artık mavi kelebekleri izliyorlar.

Nadir bulunan bu kelebek, misk otu adı verilen bu bitkiden can alıyor.
Bir diğer adı da  ÖLÜM ÇİÇEĞİ.
Bu gün Ölüm çiçekleri, ıssız vadilerde, savaşın kurbanı bedenlerin bir parçasını barındıran toplu mezarlar üzerinde çıkıp, yol gösteriyor Bosna halkına.
O insanlar için kelebekler ağladı, ölüm çiçekleri ağladı.
Varlıklarını onlara borçlu olmalarına rağmen ağladılar acımasızlığa ...
Doğa bu vahşete dayanamadı yol gösterdi Bosna Halkına...
Ama  uygarım diyen Dünya,  sadece  seyretti...

Derler ki'' Eğer bir gün yolunuz Bosna'ya düşerde, gökyüzünde özgürce uçuşan mavi kelebekleri görürseniz bilin ki; orada yüzlerce masum savaş mağduru yatmakta!''
 
Sevgiyle Kalın
 
Hale  GÜLOĞLU