7 Ağustos 2011 Pazar

RAMAZAN GELDİ.

Yine Ramazan geldi!
Gönüllerin arındığı,kibir, bencillik, hasetlik duygularının son bulduğu, nefis muhasebesinin yapıldığı, ihtiyacı olanlara ve yaşlılara yardım  eli uzatıldığı, dayanışmanın en yüksek seviyeye ulaştığı, o kutsal ve mübarek ay…
11 Ayın Sultanı Ramazan
Kendi adımıza, günah-sevap cetvellerini çıkarttığımız, kar-zarar bilançosunu yaptığımız, manevi bir hesap ayıdır bu ay... Anadolu’dan, Rumeli’ye tüm İslam aleminde yaşanan, Müslüman’ların en kutsal ayıdır Ramazan…
Göç acısı yaşayan, yeni vatan kaygısına düşmüş, geride bıraktıklarına dair özlemlerini yüreklerinden atamayan Rumeli insanı ise, Ramazan’ı bir başka yaşar. Onlar için Rumeli demek, vatan demek, taşı toprağı altın demektir. Yerleştikleri heryerde, gelenek-görenek ve adetlerini sürdürmeye, onları yaşatmaya çalışmışlardır. Bir başka olurdu onlar için Ramazan.
Ramazan'ın ilk gününe, gece sahurla Bismillah denir  ve oruca başlanır. İftar  ve sahur vakti ise, çok önemlidir. Evler de özellikle de mutfaklarda, iftar ve sahur için  yapılan hazırlıklar, tüm  gün sürer, dururdu. Evin hanımı, her gece ne pişirsem telaşına düşer, erkekler ise tüm gün;
 -Ev de, iftar da ne yemek var?
-Eksik bir şey var mı, acaba?,
-Ya canım şunu da istedi, bir haber versem de onu da yapsınlar.’’gibi hep yemek düşünür vaziyetinde günü geçirirlerdi.
Her gece, ya bir yakın iftara gelir, ya da bir yakına iftara gidilirdi.
Sıcak, sıcak taze ramazan pidesinin o kendisine has kokusu ise, bir başka güzeldi.
İftar yemeklerinin vazgeçilmezi ise, iftariyelikler, gözleme, tatlılar, hoşaflar, bulmaçlı köfte, büryan,börekler, çeşit çeşit yiyecekler, bereketin ve bolluğun olduğu sofralar, her gece bu mübarek gecenin hikmetini müjdelerdi.
Yemeğin arkasından içilen kahvelerin, o doyumsuz sohbetlerin tadı ise bir başkaydı. Büyükler yemek biter bitmez, hemen namaz telaşına girerler, evin genç kızları ise,bir an önce sofrayı toplama derdine düşerlerdi…
Ramazan’ın değişmeyen sembolü, nostaljisi ise davulculardı.
Ramazan‘ın geldiğini müjdeleyen davulcu, on beşinci gün,her evin kapısına tek tek gider, maniler söyleyerek ya para, ya da bir hediye beklerdi.
Babaannem ise, her zaman ki sabit tavrıyla, her yıl kapıya gelen davulcuya çorap vererek, beni çıldırtmak gibi  bir çaba  içinde olurdu.
-‘’Babaanne, davulculara neden hep çorap veriyorsun? Bu sene para versen ne olur ki!’ desem de, o asla beni dinlemez;
Üstüne üstlük bir de bana kızarak;
-‘’Çekil sen anlamazsın, çocuksun ‘’der, ne çorap renginden ödün verirdi, ne de  davulcuya ‘’Bak davulcu efendi, sen  her gece mutlaka bizim kapıya  gel, ben sana yine çorap vereceğim.’’ demekten asla vazgeçmezdi…
Gerçi ev halkı, davulcunun bu sonsuz hizmetinden pek memnun olmazdı ama, yapacakta bir şey yoktu.
Bu film her yıl tekrarlanır dururdu…
 Çok güzeldi, çok özeldi o günler...
Şimdi ise,şehir hayatının getirdiği yozlaşmanın en çarpıcı  örneği, Ramazan Ayında yaşanıyor.
Artık kapıma davulcu gelmiyor.
Bir yere iftara giderken, haber vermeden asla gidemiyoruz.
Çoğunlukla evlerde değil, restaurantlarda  iftar yemeklerine davet ediliyorum.
Ne kadar hazin ama, artık evlerde, günümüzde  yaşanan Ramazan böyle …
Bir de kendi kültürel kimliğimizi yansıtan bu mübarek ayın,toplumsal yönden ,medyatik yönden,  yaşadığımız bir yönü var.
Tüm camilerin minareleri mahyalarla süslenmeye başlar. Şehirlerarası cami gezileri yoğunlaşır.
İbadet yerleri, dolar-taşar bu mübarek ayda…
Yazılı medya da hazırlıklarını yapmış, günler öncesinden Kur-an CD si, Ramazan ‘a özel hediyeler ve  cüzlerin dağıtımı için, kupon biriktirme eylemlerine başlamıştır bile.
Bu arada görsel medya da boş durmaz tabii...
Şarkıcı-türkücü, her kimi bulduysa, Ramazan sohbetleri programları adı altında, Dede Efendi’den  ilahilere, oradan manilere ve günümüz şarkılarına uzanan programlarıyla, İslam alemine maneviyatı yüksek bir ay yaşatma çabası içinde olurlar.
Yarışma programlarında ise,bu ayın mana ve önemine  uygun, Ramazan hediyeleri olur mutlaka.
Her kanal da ‘’Ramazan geldi, hoş geldi’’ gibisinden medyatik din bilimcilerinin katıldığı, eğitici  paket programlar hemen ekranlarda yerlerini alır.
 Hele bir de, soru cevap şeklinde olanlar vardır ki ,bazı soruların cehaleti insanı şaşkına çevirecek türdendir.
Ramazan geldi ,medya da üstüne düşeni yapmalı  tabiiii… Yeter ki halk, o feyzi yaşasın.
Bu arada, bu mübarek ayda hadis-i şerifin dediği gibi,’ cennetin kapıları açılacak, şeytan zincire vurulacak’’tır.
Şeytanı zincire vursanız ne olacak ki, maşallah neferleri  fırsat bu fırsat deyip, hiçbir boşluğu  kaçırmayıp ,menfaatlerine uygun  olabilecek en küçük bir imkanı bile değerlendirme gayretiyle, nefis mücadelesinde zafer kazanma peşindedirler...
İftar sofralarında yerlerini alan, bazı neferler ise, siyasi kimlikleri  adına, sırf politik kaygılarından dolayı ve gelecek seçimde ya kaybedersem endişesiyle, inanılmaz bir performans sergileyerek, bir gün iftar sofralarında, bir gün yardım paketlerinin başında  yer alıp, bu ayın tüm hikmetlerinden yararlanma derdine düşerler.
Öyle ki; bu mübarek ay, halkı ayaklı oy pusulası olarak gören, kurulan iftar çadırlarında baş köşede oturan, yardım ve hayır hissiyatlarının ne kadar çok olduğunu bir an da fark eden, bu kutsal ayı şahsi istekleri ve hırsları için  kullanan, hayatımızın gerçeklerini temsil eden şahsiyetlerle doludur.
Unutmayalım ki; Her yıl;
Ruh, nefsin arsızlığından, aklın itaatsizliğinden, kalbin melankolisinden, yorulan bedenimizin yükünü çekmekten bitap düşmüş iken, Ramazan imdada yetişir
Ramazan ayı, Kutsal kitabımız  Kur’an Kerim’in indirilmeye başladığı aydır…
Bu ay; oruç, ibadet,mukabele, sabır  ve rahmet ayıdır..
Bu ay, açlıkla terbiye edilen nefsin, ruhu dinginleştirdiğine şahitlik etmek demektir.
Ramazan ayınız mübarek olsun....
Sevgiyle kalın...
 Hale GÜLOĞLU