Aliya İzzetbegoviç
'r diBir sabah uzaktan gelen bir gökgürültüsüyle uyandım. ''Birazdan yağmur yağacak'' diye düşündüm. Birden gözüm pencereye takıldı..Dışarıda dumanlar yükseliyordu.
Saraybosna yanıyordu!
Savaş çıkmıştı!
Rüzgar esiyor, kalbim buz gibiydi!
Elim ayağım bedenimde değildi sanki! Tüm vücudum uyuşmuştu!
Saraybosna yanıyordu!
Savaş çıkmıştı!
Rüzgar esiyor, kalbim buz gibiydi!
Elim ayağım bedenimde değildi sanki! Tüm vücudum uyuşmuştu!
Dün en çok yanımda olanlar, bu gün düşmanca bakıyorlardı bana.
Savaş buydu işte! Bir gün önce can dediğiniz insanlar, birden düşman oluvermişti.
Bu sizin mücadeleniz diye dayatılan savaş, artık kapımızı çalmıştı...
Ölüm soğuk, ölüm acımasız dı! Bu işin sonu hüzün,karanlık ve gözyaşı olacaktı mutlaka.
Ama bu benim savaşım değildi. İnsan ne kadar öldürerek yaşayabilirdi ki?
İnsanı öldüren hiçbir savaş benim savaşım olamaz dı!
Bu bir cadı masalı olmalıydı...Yarın sona erecek, bir cadı masalı!
Böyle diyordu Bosnalı Müslüman küçük kız.
Bu gün!
Yüzlerce insan, 775 şehidin başında bekliyorlar.
Binlerce insan hüzünlü... Boşnak,Sırp,Hırvat... Yüzlerce yürek bir arada.
Gözler yaşlı,omuzlar çökmüş, çaresizliğin acısı vurmuş yüzlere..
15 yıl önce katledilen yakınlarının başında derin bir sessizlik ve gözyaşı hakim...
Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.
Böyle diyorlardı bembeyaz kefenlere bürünmüş, bugünün BARIŞ ÇOCUKLARI...
Savaş buydu işte! Bir gün önce can dediğiniz insanlar, birden düşman oluvermişti.
Bu sizin mücadeleniz diye dayatılan savaş, artık kapımızı çalmıştı...
Ölüm soğuk, ölüm acımasız dı! Bu işin sonu hüzün,karanlık ve gözyaşı olacaktı mutlaka.
Ama bu benim savaşım değildi. İnsan ne kadar öldürerek yaşayabilirdi ki?
İnsanı öldüren hiçbir savaş benim savaşım olamaz dı!
Bu bir cadı masalı olmalıydı...Yarın sona erecek, bir cadı masalı!
Böyle diyordu Bosnalı Müslüman küçük kız.
Bu gün!
Yüzlerce insan, 775 şehidin başında bekliyorlar.
Binlerce insan hüzünlü... Boşnak,Sırp,Hırvat... Yüzlerce yürek bir arada.
Gözler yaşlı,omuzlar çökmüş, çaresizliğin acısı vurmuş yüzlere..
15 yıl önce katledilen yakınlarının başında derin bir sessizlik ve gözyaşı hakim...
Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.
Böyle diyorlardı bembeyaz kefenlere bürünmüş, bugünün BARIŞ ÇOCUKLARI...
Suçlu kim di?
Nasıl bu noktaya gelindi?
Avrupa'nın göbeğinde böylesi bir dram yaşanırken, her fırsatta, dünya'ya medeniyet ve insanlık dersi vermeye kalkan devletler neredeydi?
Suçları sadece Müslüman olmak olan bu insanların, vahşice katledilip böyle bir etnik soykırıma maruz kalmalarına neden dünya duyarsız kaldı?
Sorular bitmedi tükenmedi!
Keşke'ler, niçin'ler yargılandı hep yüreklerde.
Kardeşçe yaşanılan Yugoslavya'da herşey 1 mart 1992 'de bağımsızlık adına yapılan referandumdan, evet çıkması sonucu, etnik bir soykırım hareketinin düğmesine basılmasıyla başladı.
Müslüman halka gözdağı vermek amacıyla Sırp milisler, ülkenin her yerinde şiddetin dozunu arttırarak toplu katliamlarda binlerce insanı katlettiler.
Hedefleri Müslüman, erkek ve çocuk olan bu katliamın başaktörleri eski bir psikiyatri doktoru, bir general ile ona bağlılık gösteren gözlerini kan bürümüş Sırp saldırganlardı...
Bu öyle bir dramdı ki, vahşetin boyutu hergün daha da çoğalıyordu.
Ülkenin heryerinden çığlıklar yükseliyordu.
O çok medeni olduklarını savunan devletler, bu çığlıklara kulaklarını tıkamış, sadece seyretmekle yetiniyorlardı...
Her gün binlerce Müslüman canını kurtarmak pahasına, yerini yurdunu bırakıp göç etmeye başlamışlardı.Can güvenlikleri için göçe zorlanan bu insanlar, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BARIŞ GÜCÜ tarafından, sözde güvenli bölge ilan edilen, koruma altına alınan Srebrenista, Zepa ve Goradze'ye yerleştiler.
İki yıl, hiçbir yardım konvoyunun ulaşamadığı bu bölgelerde sıkıntılarla karşılaşan Boşnaklar, tüm silahlarını da Barış Gücü askerlerine teslim edince savunmasız kaldılar.
Güvendikleri tek güç olan Birleşmiş Milletlerin Barış Gücü, 11 temmuz 1995'te başlayan etnik soykırım hareketinde duyarsız, ve belki de bilinçli olarak ilgisiz davranınca, bedelini 10 bin Boşnak Müslüman sivil halk, hunharca katledilerek ödedi...
Barış Gücü askerlerinin eksilmeyen tek kurşunlarına karşılık, katil sırp milisleri, direnişsiz, önlerine çıkan herkesi acımasızca katlettiler.
Ellerini uzatsalar dokunacakları noktadaki, AVRUPA VE DÜNYA DEVLET'LERİNİN gözleri önünde olan olaylara karşı duyarsızlığından cesaret alan Sırp'lar planlı, destekli, korkusuzca etnik soykırım planını gerçekleştirdiler...
Üstüne üstlük, 15 yıl sonra bu gün, soykırımı yapan savaş suçlusuna ödül verenleri kınayamayacak kadarda, ilgisiz kaldılar.
Bu öyle bir katliamdı ki, tek bir bomba atışıyla, savunmasız, okul bahçesinde oynayan 105 çocuğu gözlerini kırpmadan öldürebilecek kadar gözü dönmüş insanların acımasızlığını, tarihin sayfalarına yazdırmıştı!
Bu öyle bir katliamdı ki, Avrupa’nın göbeğinde 312 bin kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin 35 bini çocuktu...
Bu kayıpların 200 bin kadarı Boşnak halkına ait olup, sistematik bir şekilde bu insanlar soykırıma uğradılar.
Evini terk eden 2 milyon kişi ile 18 bin kişi de kayıptı...
Tecavüz kamplarında yaşanan tüyler ürpertici olaylar yüzünden ise, ruh sağlığını yitirmiş,yaşam hakkı elinden alınmış,tüm hayalleri yıkılmış,hayatları mahvolmuş 50 bin tecavüz mağduru kadın vardı savaşın o kanlı yüzünde... .
Düşünün!
7 yaşında, bilemediği anlayamadığı bir sebeple,tanımadığı bir cani tarafından tecavüz edilen bir çocuğa, savaşı, haklıyı, haksızı nasıl anlatabilirsiniz ki?
Asla anlatamaz sınız!
Her savaşta vardır tecavüz denen bu acımasız, bu soysuz eylem!
Ama böylesi bir vahşet, hiç bir savaşta, savaş stratejisi olarak benimsenmemiş, bu kadar önplana çıkmamıştır.
Nasıl bu noktaya gelindi?
Avrupa'nın göbeğinde böylesi bir dram yaşanırken, her fırsatta, dünya'ya medeniyet ve insanlık dersi vermeye kalkan devletler neredeydi?
Suçları sadece Müslüman olmak olan bu insanların, vahşice katledilip böyle bir etnik soykırıma maruz kalmalarına neden dünya duyarsız kaldı?
Sorular bitmedi tükenmedi!
Keşke'ler, niçin'ler yargılandı hep yüreklerde.
Kardeşçe yaşanılan Yugoslavya'da herşey 1 mart 1992 'de bağımsızlık adına yapılan referandumdan, evet çıkması sonucu, etnik bir soykırım hareketinin düğmesine basılmasıyla başladı.
Müslüman halka gözdağı vermek amacıyla Sırp milisler, ülkenin her yerinde şiddetin dozunu arttırarak toplu katliamlarda binlerce insanı katlettiler.
Hedefleri Müslüman, erkek ve çocuk olan bu katliamın başaktörleri eski bir psikiyatri doktoru, bir general ile ona bağlılık gösteren gözlerini kan bürümüş Sırp saldırganlardı...
Bu öyle bir dramdı ki, vahşetin boyutu hergün daha da çoğalıyordu.
Ülkenin heryerinden çığlıklar yükseliyordu.
O çok medeni olduklarını savunan devletler, bu çığlıklara kulaklarını tıkamış, sadece seyretmekle yetiniyorlardı...
Her gün binlerce Müslüman canını kurtarmak pahasına, yerini yurdunu bırakıp göç etmeye başlamışlardı.Can güvenlikleri için göçe zorlanan bu insanlar, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BARIŞ GÜCÜ tarafından, sözde güvenli bölge ilan edilen, koruma altına alınan Srebrenista, Zepa ve Goradze'ye yerleştiler.
İki yıl, hiçbir yardım konvoyunun ulaşamadığı bu bölgelerde sıkıntılarla karşılaşan Boşnaklar, tüm silahlarını da Barış Gücü askerlerine teslim edince savunmasız kaldılar.
Güvendikleri tek güç olan Birleşmiş Milletlerin Barış Gücü, 11 temmuz 1995'te başlayan etnik soykırım hareketinde duyarsız, ve belki de bilinçli olarak ilgisiz davranınca, bedelini 10 bin Boşnak Müslüman sivil halk, hunharca katledilerek ödedi...
Barış Gücü askerlerinin eksilmeyen tek kurşunlarına karşılık, katil sırp milisleri, direnişsiz, önlerine çıkan herkesi acımasızca katlettiler.
Ellerini uzatsalar dokunacakları noktadaki, AVRUPA VE DÜNYA DEVLET'LERİNİN gözleri önünde olan olaylara karşı duyarsızlığından cesaret alan Sırp'lar planlı, destekli, korkusuzca etnik soykırım planını gerçekleştirdiler...
Üstüne üstlük, 15 yıl sonra bu gün, soykırımı yapan savaş suçlusuna ödül verenleri kınayamayacak kadarda, ilgisiz kaldılar.
Bu öyle bir katliamdı ki, tek bir bomba atışıyla, savunmasız, okul bahçesinde oynayan 105 çocuğu gözlerini kırpmadan öldürebilecek kadar gözü dönmüş insanların acımasızlığını, tarihin sayfalarına yazdırmıştı!
Bu öyle bir katliamdı ki, Avrupa’nın göbeğinde 312 bin kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin 35 bini çocuktu...
Bu kayıpların 200 bin kadarı Boşnak halkına ait olup, sistematik bir şekilde bu insanlar soykırıma uğradılar.
Evini terk eden 2 milyon kişi ile 18 bin kişi de kayıptı...
Tecavüz kamplarında yaşanan tüyler ürpertici olaylar yüzünden ise, ruh sağlığını yitirmiş,yaşam hakkı elinden alınmış,tüm hayalleri yıkılmış,hayatları mahvolmuş 50 bin tecavüz mağduru kadın vardı savaşın o kanlı yüzünde... .
Düşünün!
7 yaşında, bilemediği anlayamadığı bir sebeple,tanımadığı bir cani tarafından tecavüz edilen bir çocuğa, savaşı, haklıyı, haksızı nasıl anlatabilirsiniz ki?
Asla anlatamaz sınız!
Her savaşta vardır tecavüz denen bu acımasız, bu soysuz eylem!
Ama böylesi bir vahşet, hiç bir savaşta, savaş stratejisi olarak benimsenmemiş, bu kadar önplana çıkmamıştır.
Barış zamanına benzemez savaş günleri. Yok edişi simgeler...
Yok ettiğide insandır... Ruhların ,bedenlerin yok edildiği, halen mezarlarına ulaşılamayan o çaresiz insanlardır savaşın gerçek yüzü!
Yok ettiğide insandır... Ruhların ,bedenlerin yok edildiği, halen mezarlarına ulaşılamayan o çaresiz insanlardır savaşın gerçek yüzü!
Bosna'da bugüne kadar üçyüzü aşkın toplu mezar bulundu.
Aramalar hala sürüyor.
15 yıl önce katledilen, daha sonra bedenleri parçalara bölünüp, değişik mıntıkalardaki toplu mezarlara dağıtılan insan uzuvlarından gidilerek, kurbanların kimlikleri belirlenmeye çalışılıyor.
Bosnalılar kayıplarını bulmak için, artık mavi kelebekleri izliyorlar.
Nadir bulunan bu kelebek, misk otu adı verilen bu bitkiden can alıyor.
Bir diğer adı da ÖLÜM ÇİÇEĞİ.
Bu gün Ölüm çiçekleri, ıssız vadilerde, savaşın kurbanı bedenlerin bir parçasını barındıran toplu mezarlar üzerinde çıkıp, yol gösteriyor Bosna halkına.
O insanlar için kelebekler ağladı, ölüm çiçekleri ağladı.
Varlıklarını onlara borçlu olmalarına rağmen ağladılar acımasızlığa ...
Doğa bu vahşete dayanamadı yol gösterdi Bosna Halkına...
Ama uygarım diyen Dünya, sadece seyretti...
Derler ki'' Eğer bir gün yolunuz Bosna'ya düşerde, gökyüzünde özgürce uçuşan mavi kelebekleri görürseniz bilin ki; orada yüzlerce masum savaş mağduru yatmakta!''
Sevgiyle Kalın
Hale GÜLOĞLU“
Aramalar hala sürüyor.
15 yıl önce katledilen, daha sonra bedenleri parçalara bölünüp, değişik mıntıkalardaki toplu mezarlara dağıtılan insan uzuvlarından gidilerek, kurbanların kimlikleri belirlenmeye çalışılıyor.
Bosnalılar kayıplarını bulmak için, artık mavi kelebekleri izliyorlar.
Nadir bulunan bu kelebek, misk otu adı verilen bu bitkiden can alıyor.
Bir diğer adı da ÖLÜM ÇİÇEĞİ.
Bu gün Ölüm çiçekleri, ıssız vadilerde, savaşın kurbanı bedenlerin bir parçasını barındıran toplu mezarlar üzerinde çıkıp, yol gösteriyor Bosna halkına.
O insanlar için kelebekler ağladı, ölüm çiçekleri ağladı.
Varlıklarını onlara borçlu olmalarına rağmen ağladılar acımasızlığa ...
Doğa bu vahşete dayanamadı yol gösterdi Bosna Halkına...
Ama uygarım diyen Dünya, sadece seyretti...
Derler ki'' Eğer bir gün yolunuz Bosna'ya düşerde, gökyüzünde özgürce uçuşan mavi kelebekleri görürseniz bilin ki; orada yüzlerce masum savaş mağduru yatmakta!''
Sevgiyle Kalın
Hale GÜLOĞLU“
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder